Olimpiyat halkaları, ilk kez 1920 Olimpiyatlarında 5 kıtanın birliğini ve dünyanın dört bir yanından sporcuların buluşmasını simgelemek amacıyla kullanıldı. Mavi halka Avrupa’yı, sarı halka Asya’yı, siyah halka Afrika’yı, yeşil halka Avustralya’yı, kırmızı halka ise Amerika’yı temsil eder. Peki 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’nda bu renklerin bir arada olduğu bir birliktelik mi yoksa aksine gölgelerin düştüğü bir organizasyon mu bizi bekliyor? Olimpiyat Hareketi, daha iyi ve barışçıl bir dünya kurma amacını güderken dünyanın en büyük spor organizasyonu olması nedeniyle katılımcı ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal beklentileriyle dolup taşan bir hale geldi. 1936 Berlin Olimpiyatlarında siyahi atlet Jesse Owens’ın altın madalya kazanması, Hitler’i öfkeden stadı terk etmeye zorladı ve olimpiyat halkalarının bir arada durmasının zorluğunu gösterdi. 1960’lı yıllar, Dünya’da soğuk savaşın en sert olduğu zamanlardı. ABD, kapitalizmi Sovyetlere karşı üstün göstermek için her şeyde olduğu gibi sporda da var etmeye çalışıyor ve olimpiyatları çok önemsiyordu, bir enstrüman gibi kullanıyordu. Öte yandan sosyal hayatta önemsenmeyen, ikinci sınıf insan yerine konan siyahilerin spordaki başarısı da yine ABD için bir araçtı. Kazanılan madalyalar, Sovyetlere bir üstünlük sağlıyordu ve siyah atletlerin başarıları çok önemliydi, tabii ki madalya kazandırdıkları sürece. 1968 Meksika Olimpiyatları’nda ise ABD’li atletler Tommie Smith ve John Carlos, ırkçılığa karşı etkili bir protesto olarak ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdı. Kalkan bu yumruklar, sadece ırkçılık için değil mavi yaka sömürüsü için, olimpiyatların yapıldığı yerde yani Meksika’daki öğrenci katliamları için, yoksulluk için ve bütün ezilenler için bir direniş simgesiydi. Madalya töreninde iki atlet, açlığı ve yoksulluğu vurgulamak için sade siyah çoraplar ile çıktı. Tommie Smith’in boynunda ise siyah bir kaşkol vardı. Carlos ise sadece siyahilerin sorunlarını değil ülkedeki ve dünyadaki bütün mavi yakanın sorununu vurgulamak amacı ile yakasını açarak çıktı. Carlos, heyecandan eldivenini unuttuğu için Smith’in eldiveni ödünç almıştı. Her protestonun bir bedeli olacağı bilinen bir şeydi, bu iki siyahi atletin yaptıklarının bedeli ise olimpiyat köyünden yollanmaları oldu. Kendi memleketlerinde düşman olarak nitelendirildiler. Bu hareket, halkaların bir arada durmasını sağlayacak asıl aktörlerin kim olduğunu hatırlatıyordu. 1972 Münih Olimpiyatları, Nazi rejiminin sona ermesinin ardından düzenlenen ilk olimpiyat olarak büyük bir heyecanla bekleniyordu. Ancak Filistin Kurtuluş Örgütü’nden ayrılan Kara Eylül adlı grup, İsrailli sporcuları rehin aldı ve İsrail’deki hapishanelerde tutulan Filistinli mahkûmların serbest bırakılması talebini İsrail’in reddetmesi üzerine infaz etti. Bu olay, Münih Olimpiyatlarını en kanlı olimpiyat olarak tarihe geçirdi. IOC ve Çifte Standartlar Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), olimpiyatların ruhunu koruma amacıyla kuruldu. Ancak alınan tutarsız kararlar nedeniyle güvenilirlik problemleri yaşandı/yaşanıyor. 2016 Rio Oyunlarındaki devlet destekli doping skandalı sonrası IOC, Rusya’nın gelecek iki olimpiyat etkinliğinde ve iki yıl boyunca dünya şampiyonalarında bayrağını, ismini ve marşını kullanmasını yasakladı. Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla Rus takımları uluslararası turnuvalardan men edildi. Şimdi ise IOC, 2024 Paris Olimpiyatlarında Rusya ve Belarus’a ait bayrak, amblem ve marşların kullanılmayacağını açıkladı. Ancak Filistin topraklarında savaş suçu işleyen İsrail’e benzer yaptırımlar uygulanması beklenmiyor. Rekabet ve insanlık birliğini teşvik etmesi beklenen olimpiyat oyunlarında, tarafsız ve önyargısız bir yaklaşım gerekmektedir. Ancak IOC’un belirlediği kısıtlamalar bu gerekliliği zorlaştırıyor. Örneğin; 2018 yılında Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF), yaptığı kural değişikliği ile testosteron hormonu yüksek kadın sporculara hormon seviyesini düşürecek ilaçlar kullanmaları halinde izin vereceğini bildirdi. Bu kısıtlamayla birlikte 2012 Londra ve 2016 Rio Olimpiyatlarında şampiyonluğu olan Güney Afrikalı Atlet Caster Semenya, 2020 Olimpiyatlarına katılamadı. Trans sporcuların olimpiyatlara katılmasına teknik olarak izin verilse de testesteron seviyesinin düşük tutulması, 12 yaşından önce geçiş süreçlerinin tamamlanmış olması gibi kısıtlamalar; katılım oranlarını düşürmektedir. Ayrı ca Tokyo 2020 Olimpiyatlarında ilk açık kimlikli trans sporcu olarak tarihe geçen Yeni Zelandalı Halterci Laurel Hubbard’ın 2024 Olimpiyatlarında yarışmayacağını açıklaması da trans sporcular için getirilen kısıtlamaların zorluğunu göstermektedir. Çifte Standartlar ve Boykotlar Avrupa Basketbol Liginde Rus takımlarının turnuvalardan men edilmesine karşın İsrail temsilcisi Maccabi Tel Aviv’in müsabakalara devam etmesi ve olimpiyatlara katılımı, çifte standart muamelesini gündeme getirmektedir. 1956’dan 1988’e kadar altı olimpiyat boykotu yaşandı. Türkiye’nin de dahil olduğu 1980 Moskova Olimpiyatlarında SSCB’nin Afganistan’a girmesi üzerine bir boykot kararı alındı. 2024’te İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali nedeniyle bir boykot yaşanıp yaşanmayacağı ise merak konusu. Olimpiyatlar, farklı renklerdeki beş halkayla sporcuların ortak bir ruhla mücadele ettiği organizasyonlar olarak tasvir edilmiştir. Ancak devletler arasındaki siyasi, ekonomik ve sosyal hesaplaşmalar, bu ruhun korunmasını zorlaştırıyor. Bizler de sporseverler olarak yaşamın her alanında özlemini duyduğumuz ortaklaşma ruhuna selam duruyoruz: “Citius, Altius, Fortius” – “Daha Süratli, Daha Yükseğe, Daha Kuvvetli…”
Henüz yorum yapılmamış.