Türkiye, uzun bir kıyı şeridine sahip olan ve bu kıyıların yöre halkı için büyük önem taşıdığı bir ülkedir. Bu bağlamda kıyıların korunması, kullanımı ve halkın serbestçe erişiminin sağlanması amacıyla 1990 yılında 3621 sayılı Kıyı Kanunu yürürlüğe girmiştir ve bu alandaki düzenlemeleri içeren bir kanun olmuştur. Kıyının Türk hukukundaki ilk yasal tanımı ve korunması ilkesi, 1926 yılında kabul edilen 643 sayılı Medeni Kanun’da yer almıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmamıza rağmen kıyılar ve kullanımı ile ilgili düzenleme ancak 1982 Anayasası’nda anayasal bir düzenleme içerisine alınmıştır. Bu durum, kıyıların korunması için yasal düzenlemelerde geç kalınmış olduğunu da açıkça göstermektedir. Kıyı Kanunu’nun temel amacı, kıyıların doğal yapısının korunması ile birlikte bu alanların kamu yararına uygun kullanılmasını sağlamak ve özel mülkiyete konu edilemeyeceğini hükme bağlamaktır. Bununla birlikte bu Kanun yapılaşmanın düzenli hale gelmesi, doğal ve kültürel mirasın korunması, ekolojik dengenin sağlanması ve olası doğal afetlere karşı da tedbir alınmasını sağlamaktadır. Bu Kanun’a göre kıyı alanlarında yapılaşma sınırı getiren ve kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlarda yapılaşmayı engellemeyi amaçlayan bir yasadır. Ancak pratikte halkın büyük bir kesiminin kıyıya erişiminin zorlaştığı, bazı bölgelerde kıyılara erişim yollarının kapandığı veya özel tesisler tarafından sınırlandırıldığı, hatta yer yer tamamen engellendiği görülmektedir. Kanun’da da açıkça belirtildiği halde bu tür durumlar kamusal ihlallere sebebiyet vermektedir. Kıyıların toplum yararına kullanılması meselesi, doğal kaynaklardan toplumun eşit oranda faydalanmadığı meselesi ile birlikte toplumsal bir sorundur. Kıyıların halka kapatılması veya özel kullanıma sunulması, doğal kaynakların sürdürülemez şekilde tüketilmesine, sosyal eşitsizliklerin artmasına ve çevresel tahribatın hızlanmasına neden olacaktır. Toplumun sosyokültürel yaşam biçiminin değişmesi ve buna bağlı olarak turizmin gelişmesi ile kıyıların değer kazanmaya başlamış olmasıyla birlikte anayasal ve yasal hakların ihlali, yıldan yıla artmış ve kıyıya erişim, lüks haline gelmeye başlamıştır. Anayasa’nın 43’üncü maddesi ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyı Kanunu’nun ‘Genel Esaslar’ başlıklı 5’inci maddesi “Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyılardan ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarda ve sahil şeritlerinde uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.” hükmünü haizdir; ancak uygulamada halkın sahil ve plajlara erişimi ve yararlanması bakımından birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Yasa’da belirtilen kamu yararı kavramının uygulamada tam olarak karşılık bulmaması, halkın kıyı kullanımı konusunda çekingen davranmasına sebebiyet vermektedir. Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufunda olması demek, kıyıların mülkiyetinin devlete ait olduğu anlamını doğurmamaktadır. Bu özel bölgelere birçok özel işletme tarafından el konulmuş ve bu bölgeler, toplumun kullanımına kapatılmıştır. Kanun’da kamu yararına kullanılması gerektiğine hükmedilmiş ise de birçok kıyı alanının özel kişilere ait olduğu; ancak tasarrufunun devlette olduğu sorunu, kamunun kullanımının mümkün olmadığı çok taraflı bir mülkiyet çelişkisini doğurmaktadır. Kıyı mülkiyeti sorunu, kıyıların doğal yapısını koruma, toplumsal eşitliği sağlama ve çevresel sürdürülebilirliği garanti altına alma açısından önemli bir konudur. Kıyıların özel mülkiyete geçmesi, çevresel tahribat, sosyal eşitsizlikler ve toplumsal gerginlikler gibi birçok sorunu beraberinde getirebilir. Bu nedenle kıyı mülkiyeti sorununu çözmek için etkin hukuki düzenlemeler yapılmalı, kıyılar kamu yararına kullanılmalı ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Kıyı Kanunu’nun içindeki kıyı kenar çizgisinin tespiti ve kurulacak komisyon açıkça belirtilmiştir. Bu komisyonda; jeoloji mühendisi, jeolog veya jeomorfolog, harita ve kadastro mühendisi, ziraat mühendisi, mimar ve şehir plancısı, inşaat mühendisi uzmanlığından yararlanılmaktadır. Belirli disiplinlerin bir araya gelerek ve kamu yararı gözeterek oluşturduğu kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alan, özellikle Turizmi Teşvik Yasası ve özelleştirme kapsamında talana açık hale getirilmektedir. Kıyı Kanunu’nun 7’nci maddesinde “kamu yararının gerektirdiği hallerde uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebilir. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında İmar Kanunu hükümleri uygulanır.” düzenlemesi yer almaktadır. Doldurma ve kurutma alanlarında İmar Kanunu hükümleri uygulanır denmekteyse de İmar Kanunu’nda bu alanlarla ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ülkemizde özellikle kıyı alanlarında, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsayıcı bir kanun olma özelliği taşımaktadır ve gerek Kıyı Kanunu gerekse İmar Kanunu ilgili hükümlerini; turizmin kalkınması, geliştirilmesi ve yeni alanların elde edilmesi hamleleri ile yok saymaktadır. Kanunlar arasındaki bu karmaşa, teoride bahsedilen kamu yararı ifadesini uygulama boyutunda yalnızca sözde bırakmaktan öteye geçememektir. Kıyı mülkiyeti sorunu, birçok ülkede hem hukuki hem de toplumsal açıdan önemli bir tartışma konusudur. Kıyıların doğal olarak herkesin kullanımına açık alanlar olması gerektiği görüşü ile bu alanların özel mülkiyete geçmesi arasındaki çatışma, kıyı mülkiyeti sorununu ortaya çıkarmaktadır. Kıyı Kanunu’nun 8’inci maddesinde kıyı alanlarının uygulama imar planı kapsamında bulunması halinde uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir hükmü yer almaktadır. Kıyı alanlarında yapılaşma, kıyı kenar çizgisi ile belirlenen sınırın gerisinde olmalıdır. Kıyı alanlarına yapılacak imar planları, genellikle kamu yararına yönelik olmalıdır. Örneğin; liman, marina, park, sahil düzenlemeleri gibi projeler bu kapsamda değerlendirilir. Turizm bölgelerinde ise kıyı alanlarında turizm tesisleri için özel imar planları çıkarılmaktadır. Yerel halkın dahi kıyıdan yoksunluğuyla birlikte ÇED raporları ile desteklenmiş özel imar planları çıkarılmakta ve turizm adı altında ülkenin önemli kıyı bölgeleri turizm işletmesi olarak parsellenmektedir. Kıyı alanlarının imar planına dahil edilerek özelleştirilmesi, Kıyı Kanunu’nun kamu yararı ilkelerini ihlal etmektedir. Kıyıların turizmi teşvik adı altında talan edilmesi; çevresel sürdürülebilirlik, doğal alanların korunması ve yerel halk ile birlikte kamunun haklarını savunması açısından ciddi bir sorundur. Kıyı alanlarının turizm yatırımları için imara açılması ile birlikte orman alanlarının yok edilmesi, ciddi bir çevresel sorunu da beraberinde getirmiştir. Öyle ki turizm alanlarının artmasıyla orman yangınlarının artması doğru orantılı olmuş, kamu yararı bu yönüyle de gasp edilmiştir. Özellikle Bodrum, Marmaris gibi turizme elverişli alanlarda oteller ve özel işletmeler, plajları ve kıyı alanlarını işgal ederek bu alanları halka kapatmıştır. Kıyı Kanunu’na göre kıyılar halka açık olmalıdır; ancak bu alanlar bazen yasa dışı olarak kapatılmıştır. Bunun yanı sıra olası İstanbul depremi için de tsunami, su baskını, heyelan riski gibi risklerin de göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir. İmar planları hazırlanırken yerel yönetimlerin ve merkezi idarenin Kıyı Kanunu’na uygun hareket etmesi gerekirken yapılan uygulamalarda imar planları, özel izinler alınarak değiştirilmekte ve belirli bir zümrenin hizmetine sunulacak halde kıyıların özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Bu noktada Kıyı Kanunu gerek imar mevzuatı gerek Turizmi Teşvik Kanunu gerekse özelleştirme kanunlarının gölgesinde kalmaktadır. Kıyı mevzuatının incelenen maddelerinden 8, 9, 12 ve 15’inci maddelerinde teorik olarak kamu yararı kavramı benimsenmiştir.Ancak uygulama boyutunun eksik kaldığı ve yaptırım gücünün de yetersiz olduğu görülmektedir. Ele alınan diğer 5, 6 ve 7’nci maddelerinde ise kamu yararı kavramının hem teori hem de uygulama boyutunda yetersizlikleri vardır. Söz konusu maddelerin yetersiz olmasının yanı sıra uygulama yönetmeliği ile de zaten uygulanamayan kıyı- kamu yararı ilişkisi daha da zorlaştırılmaya çalışılmaktadır. 16.04.2022 tarih ve 31811 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Kıyı Kanunun Uygulamasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Kıyı Kanunun Uygulamasına Dair Yönetmelik’in 9’uncu maddesine eklenen bent ile birlikte kıyıların kullanımına istisnalar getirilmiş ve kıyılarda özel yapılaşmaların önü açılmıştır. Bilindiği üzere Odamız tarafından bu düzenlemenin iptali istemiyle açılan davada; öncelikle yürütmenin durdurulması kararı verilmiş, akabinde ise dava konusu düzenleme iptal edilmiştir. İstanbul’da Kanlıca, Çengelköy, Anadolu Hisarı ve Bebek gibi Boğaz’ın en popüler semtlerinde birçok kaçak yapı bulunmaktadır. Bu kıyı kesimlerine inşa edilen bazı villalar ve ticari yapılar, Kıyı Kanunu’nu ihlal ederek denize çok yakın mesafelerde yapılmıştır. Bu durum, kıyı alanlarının doğal yapısını bozmuş ve halka açık alanların azalmasına neden olmuştur. Kıyı Kanunu her ülkede farklı isim ve kapsamlartaşısa da genel olarak dünyadaki kıyı kenar kanunları ve yönetmelikleri; ülkelerin coğrafi konumlarına, çevresel koşullarına ve karşılaştıkları risklere göre farklılık göstermektedir. Ancak temel amaç, kıyıların doğal yapısını korumak, çevresel tahribatı önlemek ve kıyılardaki yapılaşmayı sürdürülebilir bir şekilde düzenlemektir. Bu düzenlemeler; kıyı bölgelerinde yaşayan insanları korumak, doğal kaynakları sürdürülebilir bir şekilde kullanmak ve kıyı ekosistemlerinin bozulmasını engellemek amacı taşır. Kıyıların imar planına alınarak özelleştirilmesine karşı toplumun bilinçlendirilmesi noktasında birçok sivil toplum örgütünün ve akademik meslek odalarının girişimlerinin yanı sıra halka da kıyıdan korkmak yerine hakkı olduğu bilincinin kazandırılması gerekmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde kıyılarımızın kullanımına yönelik temel hak ve özgürlüklerimizin farkına vararak kıyılarımızın talanına karşı vereceğimiz mücadelede halkımızın her zaman yanında olduğumuzu bir kere daha belirtmek isteriz.
1 Yorum
İhsan Demiray
27.08.2025Test