28 Mart 1938’de doğmuştu Genco Erkal, Dünya Tiyatrolar Günü’nün hemen ertesinde. Belki de bu tarih bile tiyatro serüveninin gidişatına dair bir işaretti. Tiyatronun ortasına doğmamıştı belki; ama tiyatroyu ucundan tutacak ve asla bırakmayacaktı. Galatasaray Lisesinde yatılı olarak okudu ilkokulu, sonra Robert Kolejinde devam etti eğitimine. Tiyatro sevdası bu dönemlerde başladı; ama önünde bir engel vardı: Ailesi tiyatro ile ilgilenmesini istemediği için İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümünde okudu, tiyatro ile de amatör olarak ilgilendi. Amatör bir oyuncu olarak 1957’de Genç Oyuncular Topluluğunun kuruluşunda yer aldı. Muhsin Ertuğrul’la yolunun kesişmesi ise profesyonel olarak tiyatroya başlamasını sağladı. Kenter Tiyatrosunda sahnelenen Çöl Faresi oyunundaki rolü, ilk profesyonel oyunu oldu. Oyunculuk yaşantısı Kenter Tiyatrosundan sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunda ve Ankara’da askerlik yaptığı dönemde Ankara Sanat Tiyatrosunda devam etti. 1963’te Arena Tiyatrosunda sahnelenen Aslan Asker Şvayk oyunundaki Şvayk rolü ile dönemin tek tiyatro ödülü olan İlhan İskender Ödülü’nü aldı. Ardından Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosunda Keşanlı Ali Destanı’nı yönetti. Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri öyküsünü tiyatroya uyarladı ve bir ilke imza atarak Türkiye’de oynanan ilk tek kişilik oyunu, 1965’te Ankara Sanat Tiyatrosunda sahneledi. Bu oyun, Erkal’la özdeşleşti Tiyatroyla Geçen Bir Ömrün Tek Hecesiz Elvedası… Genco Erkal ve 1969, 1992 ve 2014’te farklı yorumlarla oyunu yeniden sahneye taşıdı. 1969 yılında ise Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin ve Nurten Tunç’la birlikte Dostlar Tiyatrosunu kurdu. Devrimci bir tiyatro topluluğu olan Dostlar Tiyatrosu’nun kadrosu, salonsuzluk ve bütçe sorunları sebebiyle 1980’lerde dağıldı; ancak dağıldığı tarihe kadar devrimci duruşuna uygun oyunlar sahnelemeye devam etti. Genco Erkal; Bertolt Brecht’ten, Aziz Nesin’den, Haldun Taner’den, Nazım Hikmet’ten pek çok eseri sahneye taşıdı. Özellikle Nazım’ın şiirlerini seslendirmesiyle hafızalarda daha da yer edindi. Nazım Hikmet sevgisini ve Nazım’ın eserleriyle olan yolculuğunu ise “İlk başlarda o benim babam yaşındaydı, ölmüştü; ama yaş farkımız çoktu. Yıllar geçti abi kardeş gibi olduk, gene yıllar geçti iki dost gibi beraberdik tiyatro sahnelerinde, şimdi ise ben onun abisi oldum o benim kardeşim, yaşlandık.” diyerek anlattı. Oyuncu ve tiyatro yönetmeni olarak pek çok ödül aldı, yaşam boyu onur ödülleri ile onurlandırıldı. Sinemada çok fazla yapımda yer almadı; At, Faize Hücum, Hakkari’de Bir Mevsim, Camdan Kalp, Pazar: Bir Ticaret Masalı ve Prensesin Uykusu rol aldığı filmlerdi. Sinemada daha az rol üstlenmesine rağmen 1982’de At ve 1983’te Faize Hücum ile Antalya Film Festivalinde “en iyi erkek oyuncu” dalında iki kez Altın Portakal aldı. 1993- 1998 yılları arasında Nâzım Hikmet’ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana’dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho’dan Simyacı’yı Fransızca olarak Paris’te ve Avignon Festivali’nde oynadı. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra aydın kimliğini de hep ön planda tuttu. Ülkenin siyasi olarak hemen hemen her çalkantılı dönemini yaşamış biri olarak asla siyasal baskılar nedeniyle sinmedi, doğru bildiğini söylemekten vazgeçmedi. Kimi zaman Barış Derneği davasında yargılandı, kimi zaman cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla ifade verdi, oyunları yasaklandı, baskı ve sansürle karşılaştı; ama asla susmadı, sinmedi. Toplumsal olaylara kayıtsız kalmadı, “Unutulmasın diye oynadık, unutulmasın ki bir daha yaşanmasın.” diyerek Sivas’93 isimli belgesel tiyatro oyunu yazdı ve yönetti. Gezi direnişine destek verdi, 1 Mayıslarda alanlardaydı. Sahnede ölme isteğini başaramayarak 31 Temmuz 2024’te, lösemiden yaşamını yitirdiğinde çok sevdiği Nazım dizeleriyle veda etti herkese ve veda ederken de biliyordu; dostların arasında, güneşin sofrasındaydı her zaman…
Henüz yorum yapılmamış.