“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu
açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve
karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa
her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde
zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi
akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun
öfkesinde hedef olarak yaşadım.” İnsanlar yaşadığı tarih boyunca çevresinde olan biten,
yaşanan her şeyi merak edip sorgulamıştır. Bu sorgulamalar onun yaşamını kolaylaştırdığı kadar zorlukları da beraberinde getirmiştir. Yapılan yanlışlar üst üste
eklenerek insanı en doğruyu bulmaya itmiştir. İnsanlık
tarihi bir piramitse ve zamanımız da bu piramidin en yukarısı ise buraya gelmemiz; insanlığın merakı, yaşadığı
zorluklar, doğrular ve yanlışlar sayesinde olmuştur. Bu sorgulamalar yaşadığımız Dünya’nın oluşumu, gezegenlerin dizilimi, Güneş’in dönüşü gibi astronomi ve
haritacılıkta da kendini göstermiştir. Aristo’dan önce de
insanlık gökyüzünü anlamlandırmaya çalışmış, bunları
aritmetik, geometri, astronomi ile tartışmıştır. Kepler’e
kadar Aristo’nun ortaya koyduğu “Yer Merkezli Sistem”
kabul görmüş ve kilise tarafından şiddetle savunulmuştur. Aristo bu teorisinde şu görüşleri savunmuştur: 1- Evren küreseldir ve sonludur. (Aristo’ya göre küre, en
mükemmel biçimdir) 2- Yer, evrenin merkezindedir ve hareketsizdir. (Evrenin
merkezi, yerin merkezidir ve Dünya dönmemektedir.) 3- Yer küre biçimindedir. Uzun bir süre kilise, Aristo’nun bu fikirlerini tamamen
kabul etmiş ve bu fikirlerin tartışılmasını kabul dahi etmemiştir. 16. yüzyılda da kilise Aristo’nun söylemiş olduğu sistemi direkt
olarak kabul etmektedir. Bu kabullere
karşı İtalya’da Giordano Bruno adında İtalyan bir rahip, filozof, gökbilimci
ortaya çıkmış ve Aristo’nun evren kuramını reddetmiştir, Aristo’nun aksine
Dünya’nın sabit durmadığını, Güneş’in
Dünya etrafında dönmediğini, Kopernik’in de dediği gibi Dünya’nın Güneş
etrafında döndüğünü söylemektedir.
Daha da ileri giderek, kilisenin benimsediği, gök ile yer ayrılığını reddederek
evrenin sonsuzluğunu benimsemektedir. Tanrının ve evrenin aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu,
onların birbirlerinden farklı olmadığını
savunmaya başlamıştır. Bruno’dan önce Kopernik, Güneş Sistemi’nin tarifini yapmış; gezegenlerin
Güneş’in merkezde olduğu sabit yörüngeler üzerinde hareket ettiğini kabul
eden ‘Gün Merkezlilik Yasasını’ savunmuştur. Kopernik’in sistemi ile tanışınca Bruno, Hristiyan inancı ile bağlarını
kopartmış ve din sapkınlığı ile suçlanmıştır. Hakkında davalar açılmış; ancak düşüncelerinden vazgeçmemiş ve
Roma’dan kaçmak zorunda kalmıştır.
Hiçbir yerde kalıcı olarak çalışamamış
ve Cenevre, Fransa, Paris, Londra ve
Almanya’da yaşamıştır. Venedik’e davet edilmiş ve burada Galileo Galilei ile
tanışmış; ancak burada da bir aristokrat
tarafından Engizisyona teslim edilmiştir.
Kilise, O’na fikirlerinden vazgeçmesini
söyleyerek “Sonsuz Evren Görüşü”nün
din sapkınlığı olduğunu kabul etmesini
istemiştir. Kilisenin asıl derdi; Tanrının insanlar için yarattığı, ona kendi oğlunu
(İsa peygamber) yolladığı dünyayı evrenin merkezinden çıkartıp, onu alelade
bir gök cismi konumuna koyan bu modelin dinden çıkmak olarak anlaşılacak
olmasıdır. Sekiz yıl hapiste kalarak Tanrıya saygısızlık, dinden çıkma ve ahlaksız davranış suçlarından soruşturulmuş
ve en son olarak kanı akıtılmadan öldürülmesine karar verilmiştir. Yargıç kararı
okurken Bruno ise “Ölümü bildirirken
siz benden daha çok korkuyorsunuz.“
demiştir. Belki yola gelir de af diler diye
günlerce beklenilmiş; ancak Bruno, Bruno gibi davranmıştır. Bu karar ile Bruno
1600 yılının şubat ayında Roma’da Campode’Fiori Meydanında kendisini yakacak odunların üzerinde son kez öpmesi
için bir haç uzatan papazı iterek bilgisizlik değil kendi doğruları ve bilim için
diri diri yakılmıştır. Bruno, insanlığın yaratılış yazgısının
yeniden gözden geçirilmesi gerektiği
sonucuna varmıştır ve kilise için bu olacak iş değildir; çünkü kiliseye göre yaratılış Âdem’le başlamıştır ve kıyametle
sona erecektir. Bruno ise günah ve korkutucu Tanrıya ilişkin fikirleri, hakiki
felsefenin düşünceleri değil; politik
kontrolün bir aracı olarak görmüştür.
Tanrının doğada var olduğunu, evrenin
ve yaşamın sonsuz olduğunu savunmuştur. Bruno, gerçekleri söylerken yıllar sürecek bir zindanı ve korkunç bir
ölümü kabul etmiştir. Bugün, yakıldığı
meydanda Bruno’nun bir heykeli vardır ve düşünce özgürlüğünün havarilerinden birine yapılanlar yüzünden o
zamanın kilisesi unutulmayacaktır. Sekiz yıl hapiste kalarak Tanrıya
saygısızlık, dinden çıkma ve
ahlaksız davranış suçlarından
soruşturulmuş ve en son olarak
kanı akıtılmadan öldürülmesine
karar verilmiştir. Yargıç kararı
okurken Bruno ise: “Ölümü
bildirirken siz benden daha çok
korkuyorsunuz.“ demiştir. Vatikan Devlet Müsteşarı Kardinal Angelo Sodano, 18 Şubat 2000 tarihinde
Katolik Kilisesi’nin “derin pişmanlığını” bir mektupla dile getirmiştir. Kardinal 400 yıl sonra, Bruno’nun yakılmasını “korkunç bir ölüm”, “Hıristiyan
tarihinin üzücü bir bölümü” diyerek nitelendirmiştir. 2017 yılında Dünya’nın
hala düz olduğunu düşünen insanları
gördükçe daha çok Bruno’ya ihtiyacımız olduğu gerçeği, yeniden karşımıza
çıkmaya devam etmektedir. Bugün total station, lidar/lazer tarama,
fotogrametri gibi işlerdeki tüm ölçümlerimizde ve yazılımlarda yaptığımız tüm
ölçüm, modelleme ve tasarım süreçlerinde esas alınan metre kavramı buna
dayanmaktadır. İngiltere’nin daha önce
temelini attığı imperyal sistem ise metre
esas alınarak bazı kabullerle düzenlenmiş vaziyette ve metrik sisteme alternatif olarak hala bazı ülkelerde kullanılmaktadır. Bugün birçok çizim/tasarım
yazılımında karşılaştığımız metrik/imperyal seçeneği ve dönüşümü buradan
ileri gelmektedir. Bol bilimli günler..
Henüz yorum yapılmamış.