Kültür & Sanat

Çıldır ve Altın At Festivali

Çıldır ve Altın At Festivali
Paylaş

Bu sert yaşantının elbette ki bir de eğlencesi vardır. Bu eğlence yine Çıldır Gölü’nün üzerinde, yöre halkının en yakın dostuna adanan ismi ile yapılır: “ata” şölenin adı da “Altın At Şöleni” 

Çıldır Gölü, Ardahan ve Kars arasında kalan 123km2’lik alanı ile Doğu Anadolu’nun en büyük tatlı su gölü ve en büyük ikinci gölüdür. Aynı zamanda doğal set gölü olan Çıl - dır, kendisini çevreleyen otlaklarla da yöre hayvancılığının kaynağıdır. Gölde yılın dört mevsimi balıkçılık yapılır ve yöre halkı için önemli ekonomik getiri sağlar. Haritada çok uzak görünen; ama o kadar da uzak olmayan bir göldür. Karayolu ile Kars’a 80 kilometredir.

Mevsimden mevsime Çıldır kendini değiştirir; güzün etrafını sapsarı otlarla çevirir, sanki birilerinden gizlenir gibi, bahar gelince sarı rengini, bir tek ağacın bulunmadığı yemyeşil bir doğaya bıra - kır. Kışın ise farklıdır Çıldır. Başka bir dünyaya kapı açar; ayna gibi parlayan göl, sonsuzluğu ve korkuyu hissetti - rir. Üçlü saltoların (salchow), kardan demlenen çayların, buz kırılarak tutu - lan aynalı sazanların, tırıs koşan atların dünyası olur. -20, -30 derecelerde, zem - heride yine bereketini verir göl. 

Göl, aralık ayı gibi donar, nisana kadar buz tutar. Kışın çok sert geçtiği bu iklimde şebeke suları donunca Ardahanlı besiciler göldeki buzları kırıp hayvanların su ihtiyacını karşılar. Buz üzerindeki tabakanın güvenli olması için 50 cm’ye ulaşması gerekir. 50 cm ulaştığında; açılan yuvarlak delikler, ayazda delikten bırakılan ya da önceden bırakılmış olan balık ağları kısmete gelecek balığın beklentisi ve Çıldır’ın sessizliği… Birden altın sarısı, pul pul bir aynalı sazan ve karaya çıktığında bembeyaz gölün üzerinde ince ince yayılan kırmızı bir kan… Balıklar karın üstünde hoplarken tekrardan salınan ağlar…

Bu sert yaşantının elbette ki bir de eğlencesi vardır. Bu eğlence yine Çıldır Gölü’nün üzerinde, yöre halkının en yakın dostuna adanan ismi ile yapılır: “ata” şölenin adı da “Altın At Şöleni”. Şölen; donmuş gölün üzerinde saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile sabahın erken saatlerinde başlar, çevre illerin yerel yöneticilerinin katılımı ve protokol konuşmaları ile devam eder. Protokolden sonra bu soğukta nasıl açacağı bilinmeyen güller ile “Ardahan’ın Dağlarında” türküsü çalmaya başlar ki gün içerisinde 8-9 kere daha çalacaktır. Katılımcılar sadece Türkiye’den değildir, komşu ülkelerden gelen misafirler farklı bir renk, farklı bir görsellik katarlar şenliğe. Bir yanda kurulan büyük çadırlar içinde yemek servisi başlar, ortada yer alan büyük bir sacda Ardahan’ın yaylım hayvanlarının en lezzetli etleri pişer, yanında mis gibi yayık ayranı ikram edilir. Bir yanda da diğer çadırlarda yine büyük bir sacın üstünde pişirilen gözleme ve demlenen çay yer alır. Çekik gözleri ve yayvan yüzleri ile farklı ülkelerden gelen misafirler ve yöre halkı, kendi ürünlerini satar bir yanda da; ama tezgâhları Çıldır Gölü’nün kendisidir. Ok, yay, el örmesi hırkalar, uzun ceketler, el yapımı kalpaklar satılmaya çalışılan başlıca ürünlerdir. Küçük gruplar halinde davulcular, zurnacılar yerel ezgilerini çalar. 

Nihayetinde oyunlara geçilir. Hayatınızda göremeyeceğiniz bir güzellik içinde gelen atlılar protokole selam verir önce. Birinci oyun başlar, kıyafetler yöreseldir ve iki takımın kıyafetlerinin renkleri farklıdır. Ortada bir hakem vardır; onun kıyafeti ise iki takımdan da farklıdır. Doldurulmuş bir koyun postu top niyetine kullanılır. Hakem koyun postunu (topu) yere bırakır ve maç başlar. Takımlar birbirlerinin kalelerine gol atmaya çalışırlar, aynı futbol gibi; ama ayak ve krampon yerine at, top yerine doldurulmuş koyun postu, kaleci eldiveni yerine atların birbirinden ürkmesi vardır. Hakem süre bitince maçı bitirir ve takımların ödüllerini yerel yöneticilerden birisi verir. Ardından diğer yarışmaya geçilir; bu sefer ki okçuluktur. En uzağa atılan oklar dereceyi alacaktır. Çıldır Gölü’nün sessizliğinde duyulan tek ses yaylara sürülen okların hızlanan sesleridir. Yere düşen her okta sanki bir savaş alanındaymış gibi irkilirsiniz. Hakem Kurulunca belirlenen dereceler bittikten sonra sıradaki yarışa rahvan yarışına geçilir. Rahvan; atlara sonradan öğretilemeyen bir koşu biçimidir, genetik olarak gelir, anne ya da baba attan gelen bir özelliktir. Hala Anadolu’nun bazı yerlerinde rahvan yarışları düzenlenir (Balıkesir, Kastamonu, Ardahan). At, rahvanı öğrensin diye koşarken bacaklarına tahta bağlandığı da bilinir. Hakemler yerlerini alır ve yarış başlar, atlar ve sürücüleri inanılmaz bir kibarlık ve naziklik içerisinde bitiş çizgisine varmaya çalışır. Hakem Kurulu, yanlış basan atları not eder. İlk bakıldığında inanılmaz derecede komik ve eğlenceli gelir insana. Kocaman atlar ve iyi sürücüler dörtnala koşamıyormuş, ayakları birbirine bağlıymış da zor yürüyormuş gibi hissedilir. İzlerken bir an kendinizi o atın üstünde düşünürsünüz ve bir tane atı gözünüze kestirip onu desteklemeye başlarsınız. Yarış bitip, ödüller verildikten sonra bir Kafkas ezgisi duyulur. Gölün sağından 10 tane beyazlar içinde kız çocuğu, sol tarafından ise 10 tane siyah kaftanlar içinde, başlarında beyaz peruk ile erkek çocuğu çıkar ve ortada buluşurlar. Göl o kadar beyazdır ki kız çocuklarının ellerini ve yüzünü görmezseniz bembeyaz gölün üzerinde bir hayalet yürüyormuş gibi düşünürsünüz. Çocuklar ortada buluştuklarında büyük bir coşku ile Kafkas dansı oynamaya başlar ve seyircilerden belki de hiç anlamadıkları bu müziğe inanılmaz bir ritim gelir. Müziğin dansla olan ahengi, bu sefer donmuş gölün ortasında ülkenin en doğu bölgelerinden birinden gelmektedir. Erkek çocuklarının yere vurulan dizleri içleri acıtsa da kız çocuklarının narin dansları yürekleri rahatlatır.

Dans biter; bu sefer devreye kızaklar çıkar, insanoğlu her zaman olduğu gibi doğaya karşı bir kere daha zafer kazanmış diye düşünür insan, engelleri aşmak için kızağa atı bağlamış ve yaşamını buna göre şekillendirmiştir. Eskiden bir köyden bir köye gitmek için kestirme yol olarak kızakları ile Çıldır Gölü’nü kullanan Ardahanlılar, bu sefer kızaklarıyla sırası ile çıkar ve belirlenen güzergâhları tamamlamaya çalışır. 

Önde bağlı, süslenen iki at; ayakta sürücü; arkada dalgalanan bayrak ve esen rüzgâr vardır. Kızaklar gölün üzerinde kavis çizerek bitişe varır. Gölde gitmek istemeyen atlar yere oturur, kalkmaz ve binicisine büyük bir hayal kırıklığı yaşatır. Kızak yarışlarından sonra belki de en şaşırtıcı kısım başlar: Ortaokul ve lise öğrencisi olan erkek çocukları üstleri üryan şekilde, altlarında yeşil donları ile Çıldır Gölü’nün o donduruculuğuna büyük bir alkış ile çıkarlar. Sert bir müzik gelir megafonlardan ve güreş başlar. Çocuklar yere düştükçe içinizden bir parça gölün içine düşer, onları gördükçe siz üşürsünüz. -20 derecede belden yukarısı çıplak çocuklar, sırtları yere değene kadar güreşir. Güreş turnuvası biter, ayazdan kıpkırmızı olan çocuklar bürokrasinin önüne çıkar ve öz verilerinin karşılığını ödül olarak geri alır. İşin en güzeli; bu yarışın kazananının ya da kaybedeninin olmamasıdır, çocukların hepsi ödül alır. Akıllarda kalan ise bu çocukların üşümeden bunu nasıl yaptıkları olur. Yörenin en ünlü türküsü başlangıçta olduğu gibi yeniden çalar. Ardahan’ın Yollarında eşliğinde sahne bu sefer yöresel kıyafetleri ile küçük kız çocuklarınındır. Onlar da oyunlarını sahneler. Son olarak da cirit başlar. Orta Asya’dan bu topraklara gelen bu savaş oyununa çalgan da denilir. Kız saçı gibi örülmüş kuyruklu atlarındır sahne. Sunucunun “Kuş, kanadı ile er, atı ile uçar.” sözleri izleyenleri coşturur. İki takım halinde farklı formalarla çıkan oyuncular cirit ile birbirlerini vurarak kurallara göre puan toplamaya çalışır. Ciritte farklı olarak başka hiçbir sporda olmayan, rakibi affetmek vardır. Centilmenliğin en üst düzey noktası olan bu davranış, rakibi vuracakken bırakmaktır ve bu da takımına puan getirir. Bir yandan da göl üzerinde buz pateni yapılır; çünkü Çıldır Türkiye’nin tek doğal buz pistidir. 

İlki Şubat 2013’de yapılan “Altın At Şöleni”ni, her yılın şubat ayında tekrarlanır; ancak 2016 yılında buz tabakasının yeteri kadar kalın olmaması sebebiyle ertelenmiştir. Bu yıl ise 4 Şubat’ta yapılacaktır. 

Dünya’da Çıldır Gölü üzerinde yapılan müsabakalara benzeyen bir örnek de 110 yıldır St.Moritz /İsviçre’de düzenlenen White Turf At Yarışlarıdır. Kış turizminde büyük bir potansiyeli olan bu yarış oldukça popülerdir. Sürekli göç veren Çıldır da bu yarışlar gibi popüler olursa kış turizmi ile kendi ekonomisini canlı tutabilir. Bunun farkında olan Türkiye Atlı Jokey Kulübü tarafından Türkiye’de yerel bir St.Moritz yaratmak için tam destek verilmektedir.

Son olarak yöredeki efsanelere de değinmek gerekirse; çok eskiden beri bu bölgede yaygın olarak kullanılan atlar, Çıldır’ın ünlü efsanesinde de geçer. Çıldır Gölü’nün olduğu alanda Akçakale Bey’inin bir oğlu vardır ve arkadaşları ile ava gittiğinde kaybolur, kendini ormanda bulur ve uyuyakaldığında Şeytan Kalesi Beyi’nin kızı O’nu görür, âşık olur ve babasına haber verir. Fakat bu genç delikanlıyı zindana atarlar ve daha sonra kızın da yardımı ile at bakıcılığı yapar; ancak kızın aşkı karşılıksızdır. Bir gün atıyla buradan kaçan genç delikanlı memleketine döner ve kaybolduğundan beri abisinin atına gözü gibi bakan kız kardeşi, heyecandan dokuz burmalı musluğu açık bırakır ve o musluktan akan sular Çıldır Gölü’nü oluşturur. Yani efsanelerde bile at önemli yer tutar.

Hem efsanelerde hem de gerçek hayatta önemli bir yer tutan atları ve “Çıldır ve Altın At Festivali”ni görmek, festivaldeki oyunları seyredip doğanın güzelliğine kapılmak uzak gibi görünse de zor değildir; herkesin ömründe bir kere görmesi gereken bir ahenktir, Çıldır Gölü.

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz

Doğrulama: Lütfen işaretçiyi Ankara'nın üzerine sürükleyin.
İpucu: Yakınlaştırabilirsiniz. Hedef dairenin içine bırakın.