Bazen anlatamaz insan içindekileri; söylemek istedikleri kelimelere dökülmez. İsyanı, kızgınlığı,
sevinci, aşkı dışarı atmak ister de nasıl
yapacağını bilemez. İşte böyle zamanlarda şiir çaredir; “Ne de güzel anlatmış şair.” denir de bir dize düğümlenir
boğaza, umut olur, deva olur; yeri gelir
slogan olur, yeri gelir müzik olur. Şiirle daha da arttırır etkisini müzik,
sözle ezgi öyle bir uyum yakalar ki bir
kahve eşliğinde içine kapandığın da
olur, rakı masalarında efkârlandığın
da, konserlerde aynı anda onlarca insanla aynı şeyi haykırdığın da… Çoğu
şairi şarkılarda geçen şiirlerinden sonra daha da sevmeye başlarız, daha çok
merak ederiz başka şiirlerini de. Biliriz
o şarkıdaki Nazım’ın memleket hasretidir, Ahmed Arif’in soğuk Ankara’sıdır,
Hasan Hüseyin’in Temmuzu’dur, Sabahattin Ali’nin mahpusluğudur, Attila
İlhan’ın aşkıdır, Özdemir Asaf’ın yalnızlığıdır… Doğaldır ki İkinci Yeni Akımı da etkiler
şiirin müzikle olan yolculuğunu. İkinci
Yeni şiiri bireyin yalnızlığını, sıkıntılarını imgesel olarak anlatır; daha soyut bir
anlatımı vardır. Alışılan anlatım kalıplarını kullanmaz, duygular ön plandadır, hayal gücü ağır basmaktadır. Cemal Süreya’nın Üvercinka’sı ile başlayan İkinci Yeni yolculuğu Turgut Uyar,
Edip Cansever, Ülkü Tamer, İlhan Berk,
Ece Ayhan, Sezai Karakoç ile renklenir.
Oktay Rıfat’ın Garip Akımı’ndan sonra
İkinci Yeni’ye yaklaştığı bilinir, Gülten
Akın’ın ise İkinci Yeni’nin tek kadın şairi olabilecekken zamanla toplumsal şiirlerinin ağırlık kazanması ile bu çizgiden biraz uzaklaştığı da. İkinci Yeni’nin
müziğe yansımasında her bir şairin etkisi farklı bir biçimde kendini gösterir,
gidenlerle ve kalanlarla. İkinci Yeni’ye dair en bilinen şarkı-şiir
“Bu bizimki”dir belki de. Cemal Süreya’nın bu şiirini önce Zülfü Livaneli’den duyarız, hain bir aşktır bu kökü
dışarıda. Farklı bir şekilde daha sonraları Mazhar Alanson’dan dinleriz bu
dizeleri. Alanson Hüznün Kuşları şarkısında
Cemal Süreya şiirlerinden alıntılarla
seslenir: Ülke, Aslan Heykelleri, Uçurumda Açan, Dikkat Okul Var ve Bu Bizimki şiirlerinden dizelerle süsler ezgisini. Yıkıcı bir aşka farklı bir yorum bir
de Fazıl Say’dan gelir, O’nun bestesine
de Serenad Bağcan eşlik eder insanı büyüleyen sesiyle. Yine bir Cemal Süreya şiiri olan Dört
Mevsim ile de kulaklarımıza ferahlık
verir Fazıl Say ve Serenad Bağcan. Tıpkı
Edip Cansever’den Şey Şey Şey ve Şeylerden ile Turgut Uyar’dan Göğe Bakma
Durağı’nda olduğu gibi. Göğe Bakma
Durağı, İrem Candar’la farklı bir tını
daha yakalar, ezgi değişir; ama tuttukça
güçlenilen, kalabalık olunan ellerin hissiyatı değişmez Turgut Uyar’dan Denge şiiri ise Sezen
Aksu ile karşımıza çıkar. Aksu, Cemal Süreya’dan Sayım’da ve Gülten
Akın’dan Deli Kızın Türküsü’nde de
şiirlerin hakkını teslim eder. Deli Kızın
Türküsü’nü Ceylan Ertem’den dinleriz. Ceylan Ertem bir albümünün adını
Amansız Gücenik koyarak Edip Cansever’e ve dolayısıyla Ruhi Bey’e selamlarını yollar sessizce. Edip Cansever’e selam yollayan bir başka
sanatçı ise Kardeş Türküler’den tanıdığımız Erol Mutlu’dur. Ateş Düşer Şarkılara
albümünde Pas ile Cansever’i yâd eden
Mutlu tabiî ki Cansever’in dostlarını pas
geçmez. Yarımada ile Cemal Süreya’yı,
Elli İki Hane ile de Turgut Uyar’ı selamlar. Elli İki Hane, Mavi Tango adıyla
Leman Sam’ın sesinden de merhaba der
bizlere. Leman Sam’ın İkini Yeni şairleri
ile ilk karşılaşması değildir bu. Memik
Oğlan’ı Livaneli’den ve Banu Kırbağ’dan
dinlediğimiz gibi Leman Sam’dan da
dinleriz. Yıllar sonra başka hayatlarda
can bulan dizelerden olan bu Ülkü Tamer şiiri çoğu kişiye Berkin’i hatırlatır on
dört yaşın adaletsizliği ile. Çünkü şiirler
eskimez, yaşananlar değişmez. Ülkü Tamer’in şiirleri de sık sık yer bulur müzikte; Livaneli’den Atlının Türküsü, Selam Olsun, Mayın (Kilis’e Haber Saldım) -ve
en çok bilinen- Güneş Topla Benim İçin.
Ahmet Kaya’dan Üşür Ölüm Bile ve Gül
Dikeni; Edip Akbayram’dan Şahdamar
ile Grup Yorum’dan Düşenlere –ki Ağıt
adlı şiirin adı değiştirilmiştir- Ülkü Tamer dizeleridir. Tamer’in İkinci Yeni’nin
bireyselliğinden uzak olan bu dizeleri,
Gülten Akın dizeleri gibi daha toplumsaldır. Akın’ın Büyü şiiri hem Edip Akbayram hem de Grup Yorum’dan her
dinlendiğinde Erdal Eren’i hatırlatır bir
kez daha; yaşananlara nefretle. Siyah Beyaz ve Beni Unutma (Uzun Yağmurlardan Sonra) ise Gülten Akın’dan Sevinç
Eratalay’a uzanır şiirden ezgiye giden bu
yolda. Bazen de bir şiirden bir şiire uzanan yol
bir şarkıyla kesişir; Onur Akın’ın Seviyorum Seni şarkısında olduğu gibi. Nazım’ın sanılan bu sözlerin bir kısmı aslında İlhan Berk’in “Ne Böyle Sevdalar
Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar” şiirindendir. Nazım’ın sevgisi ile İlhan Berk’in
sevgisi öyle bir bütünleşir ki dinledikçe
gül dikesiniz gelir sizin de ellerin değdiği her yere. Birinci Yeni’den İkinci Yeni’ye yadigâr
kalan isim olan Oktay Rıfat’ı ise Ezginin Günlüğü’nde görürüz Ağıt ve Yaprak şiirleriyle. İkinci Yeni’nin az kullanılan bir diğer
ismi Sivil Şiir’dir, Ece Ayhan’ın deyimiyle. Akımın önemli şairlerinden Ece
Ayhan’ın müzikle olan ilişkisi diğerlerinden daha farklıdır. Bakışsız Bir Kedi
Kara adlı kitabındaki şiirleri İngilizceye
çevrilir ve başını Chris King’in çektiği
Poetry Scores isimli şiir çetesi bu çevirileri besteleyip çeşitli şiir okumalarıyla birleştirerek albümleştirir. Chris
King’in bu çalışmaların film olması
gerektiğini düşünmesi ile de avangard
film yapımcısı Chizmo, veteran film yapımcısı Aaron Au Buchon’un yardımı
ve Kevin Belford editlemesi ile Blind
Cat Black/Bakışsız Bir Kedi Kara adı ile
amatör sürrealist zombi sessiz filmi olarak şiirin tarihsel yolculuğuna farklı bir
boyut katar. Aynı şiir İlhan Usmanbaş
tarafından da bestelenerek farklı bir yorum daha kazanır. İkinci Yeni serüveni Üvercinka şiiri ile
başlar; ama müzikle olan serüveni ne ile
biter bilinmez. Yolu müzikten geçecek
daha çok şiir varken belki de bir yerlerde bu listeye bir şarkı daha eklenmektedir kim bilir?
Henüz yorum yapılmamış.